Ankara Antikacılık, 19 Nisan Pazar günü salon müzayedesi olarak yapılması planlanan büyük ilkbahar müzayedesini, tüm dünyayla birlikte ülkemizde de görülen COVİD-19 salgının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında, 6-19 Nisan tarihleri arasında online müzayede olarak düzenleyecek. 6 Nisan Pazartesi günü saat 12.00’de başlayacak olan müzayede, 19 Nisan Pazar günü saat 14.00’ten itibaren canlı olarak yayınlanacak ve lotlar sıra ile sona erecek. 19 Nisan Pazar günü, saat 14.00’te ANKASANAT müzayede salonumuz yerine, bilgisayar ekranları başında buluşmak üzere…
VAZO
İran yapımı, demir üzerine gümüş kakma, stilize Kufi yazı, bitkisel ve geometrik süslemelerle dekorlu. 20.yy başı. Yükseklik 37 cm
Paylaş
UÇAKSAVAR TOPU
İki parça halinde tasarlanmış, 20.yy ilk yarısında kullanılan uçaksavar toplarının minyatür formlu örneğidir. 38 x 33 x 14 cm
Paylaş
TABANCA
Avrupa yapımı, minyon formlu toplu tabancanın kabza bölümü zarif ahşap oymalı, metal bölümleri altın ve gümüş kakmalı, çalışır durumda. 19.yy. Uzunluk 21 cm
Paylaş
TOP ARABASI
1920’lerde kullanılan top arabalarının minyatür formlu örneğidir. 71 x 35 x 31 cm
Paylaş
KOMET (d.1941)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 2007 tarihli. 23.5 x 17 cm
Paylaş
Paylaş
YAŞAR ÇALLI (d.1941)
‘Manolya’, duralit üzeri yağlıboya, imzalı. 70 x 55 cm
Paylaş
BİRİM BOZOK (d.1947)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1978 tarihli. 45 x 30 cm
Paylaş
EŞREF ÜREN (1897-1984)
Natürmort, duralit üzeri yağlıboya, imzalı. 45 x 20 cm
Paylaş
AFSHİN ZARDİN (İran)
İsimsiz, kumaş üzeri akrilik boya, imzalı, 2013 tarihli. 150 x 100 cm
Sanatçı, İslam Devrimi Teknik Eğitim Merkezi Pratik Grafik Bölümü ve Tahran Cihad Üniversitesi mezunudur.
Paylaş
AFSHİN ZARDİN (İran)
İsimsiz, kumaş üzeri akrilik boya, imzalı, 2013 tarihli. 150 x 100 cm
Paylaş
LÜTFÜ ÖZDEN (d.1974)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 2003 tarihli. 100 x 140 cm
Paylaş
ELİF TURHAN (d.1964)
İsimsiz, metal üzeri siyah-gümüş patinalı, imzalı, 2005 tarihli. Kaide çapı 46 cm
Öğrenimini Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’nde tamamladıktan sonra Timur Selçuk Çağdaş Müzik Merkezi’nde dört yıl piyano ve solfej eğitimi verdi. Barış Manço’nun 7’den 77’ye Adam Olacak Çocuk Programı’nda, Manço’ya ‘Elif Abla’ olarak piyanoda eşlik etmesiyle ün kazandı. On yıl süreyle, televizyon programlarında ve Kurtalan Ekspres'in bir üyesi olarak konserlerde Barış Manço ile birlikte çalıştı. Müzik çalışmalarının yanı sıra, heykel çalışmalarına 2000 yılında Seçkin Pirim atölyesinde başlayan sanatçı, katıldığı çeşitli karma sergilerin ardından ilk kişisel sergisini Galeri Garaj'da, ikinci kişisel sergisini ise Galeri Artist-Horhor'da açtı. 2004 yılında Adatepe Taş Mektep'te, sadece doğadan malzemelerin kullanıldığı "Landart" çalışmasını yaptı. Elif Turhan, sanat yaşamını müzik ve heykel ile iç içe sürdürmektedir.
Paylaş
BİHRAT MAVİTAN (d.1948)
İsimsiz, ahşap ve deri heykel, imzalı. 36 x 18 x 4.5 cm
Paylaş
JALE YILMABAŞAR (d.1939)
İki adet seramik tabak, imzalı, 1982 ve 1983 tarihli. Çap 19,5 cm-21 cm
Paylaş
ATİLLA GALATALI (1936-1994)
Seramik şişe formunda obje, imzalı. Yükseklik 68 cm
Trabzon Lisesi’nde öğrenim gördüğü sırada resim öğretmeni Kayıhan Keskinok’un teşvikiyle sanata yönelen sanatçı, geçirdiği menenjit hastalığı nedeniyle eğitimine bir süre ara verdi. Hastalığın tedavisi sırasında kullanılan bir ilaç duyma yetisini yitirmesine neden oldu. 1957 yılında İstanbul’a gelerek Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde mozaik çalışmaları yaptı. 1959 yılında Ruzin Gerçin’in iç mimarlık ofisinde çalışmaya başladı ve İstanbul Belediye Sarayı’na yedi mozaik pano uyguladı. 1960’lı yıllardan itibaren seramik üzerinde yoğunlaşarak İsmail Hakkı Oygar ve Hakkı İzzet’ten seramik dersleri aldı. Bu dönemde figürden uzaklaşarak nakış ve motiflere yöneldi. 1967 yılında kendi seramik atölyesini kurdu. Anadolu uygarlıklarına duyduğu ilgiyi çağdaş öğelerle harmanlayarak 1974’ten sonra ‘Ekoloji’ adını verdiği yapıtlarını gerçekleştirmeye başladı. Mimarlıkla da bağlantılı bu çalışmalarda dinamik ve organik bir biçim anlayışı egemendir. Galatalı’nın 1980’lerdeki çalışmaları ise geçmişteki tüm eğilimlerinin toplamıdır. Formları soyut bir nitelik kazanmıştır. Son yıllarındaki eserlerinde de, olgun bir ustanın rahat tavırları sezilmektedir. Kıvrılıp bükülen, katlanan dokular, etkin birer anlatım öğesi olurlar. Sanatçı, denediği her şeyi, yıllar sonra dönüp yeniden yorumlar, seramik sanatının sınırsız seçeneklerini, sonsuz olanaklarını araştırır. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda otuzdan fazla ödüle layık görülen sanatçının, 1972’de Vallauris-Fransa Uluslararası Seramik Bienali’nde birincilik ödülü kazanan yapıtı Vallauris Modern Seramik Müzesi’ne alınmıştır. Atilla Galatalı’nın İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok ilinde 150’yi aşkın büyük seramik pano uygulaması mevcuttur.
Paylaş
ATİLLA GALATALI (1936-1994)
İsimsiz, seramik pano, imzalı, 1970 tarihli. 37 x 36 cm
Paylaş
SELÇUK TOGUL (d.1950)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1993 tarihli. 40 x 60 cm
Türk naif resim sanatının yaşayan önemli temsilcilerinden biridir. Sanatçının erken dönem eserlerinde dingin ve durağan bir yapı görülürken, zamanla bu yapı değişime uğramış; insan figürleri daha stilize olmuş ve ‘o andaki aksiyon’ resmedilmeye başlanmıştır. Yoğun detaylarla bezenmiş tabloları bir hikaye üzerine kuruludur. Detaylar ise genellikle kendi hayatını çevreleyen faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Mitoloji, opera, Bodrum, kedi, kadın, The Beatles grubu, sanat literatürü ve sinema gibi farklı konulardan seçerek oluşturduğu kompozisyonlardaki figürler genelde tanıdığı kişiler ve kendisidir. Bu açıdan bakıldığında ressamın yapıtları anılarının ve hayal dünyasının bir kolajı olarak değerlendirilebilir. İlk kişisel sergisini 1979 yılında İstanbul’da açan ve yurtiçi-yurtdışında pek çok karma sergiye katılan Selçuk Togul 1999 yılında İtalya Bologna’daki Dünya Naif Ressamlar Sergisi’nde ikincilik ödülü almıştır.
Paylaş
MUHSİN KUT (d.1938)
Peyzaj, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 2002 tarihli. 35 x 69 cm
Resim çalışmalarına 1959 yılında başlayan ressam, ilk sergisini de aynı yıl Taksim Meydanı’nda açıkhava sergisi olarak düzenledi. Dolmuş, Tef ve Pardon dergilerinde karikatür çizdi. 1969 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’nden mezun oldu. Sanat çevrelerinde ‘Türk resminin Evliya Çelebisi’ olarak anılan Muhsin Kut, resme başladığı ilk yıllardan beri her zaman ‘görerek’ resim yapmanın önemine inandı ve İsveç’ten Tazmanya’ya, Almanya’dan Avustralya’ya kadar pek çok ülkeye seyahat ederek gittiği ülkeleri tablolarına aktardı. Kendisini ‘peyzaj ressamı’ olarak tanımlayan sanatçının eserlerinde figür yoktur. Resimlerindeki insan figürü o resme bakan kişidir. Bir süre Avustralya’da yaşayan Kut, Sydney’de beş, Brisbane’de iki kişisel sergi açtı. Sanatçının eserleri İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzeleri’nde, Avustralya’da Broken Hill Belediye Müzesi’nde, New York Üniversitesi Abby Grey Koleksiyonu’nda, İstanbul Modern’de ve yurtdışı ile yurtiçinde pek çok özel koleksiyonda yer almaktadır.
Paylaş
ADNAN TURANİ (1925-2016)
İsimsiz, duralit üzeri yağlıboya, imzalı, 1989 tarihli. 49 x 55 cm
Paylaş
FİKRET OTYAM (1926-2015)
Şahmeran ve kız, karton üzeri karışık teknik, imzalı, 1994 tarihli. 70 x 48 cm
Paylaş
BAYRAM GÜMÜŞ (d.1960)
Karlı peyzaj, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1994 tarihli. 46 x 56 cm
Paylaş
HÜSEYİN YÜCE (1928-2015)
Peyzaj, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 50 x 70 cm
Paylaş
Paylaş
AHMET FAZIL AKSOY (d.1949)
İstanbul, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 65 x 82 cm
Paylaş
HEYKEL
Çin yapımı, yapımcı imzalı, amber ve reçineden el oyması, ayakta Buda heykeli. 20.yy. Yükseklik 46 cm
Paylaş
HEYKEL
Çin yapımı, bronz, oturur pozisyonda at heykeli. Heykel üzerinde koşum takımı detayları kalem işi tekniği ile ayrıntılı biçimde çalışılmış. Tik ağacı orijinal kaidesiyle birlikte. 20.yy ilk yarısı. 23 x 32 x 16 cm
Paylaş
FOO KÖPEĞİ
Çin yapımı, kemik tozu sıkıştırma ‘anne Foo köpeği ve yavruları’ konulu, detaylı işçilikli heykel, koyu kahverengi ahşap oyma standında. 24 x 9 x 13 cm
Paylaş
HEYKEL
Çin yapımı, siyah renkli taştan oyma Buda heykeli. 20.yy ilk yarısı. Yükseklik 18 cm
Paylaş
LAKE KALEMDAN
İran yapımı, Kaçar Hanedanlığı (1796-1925) dönemi. Büyük boyutlu, oval formlu, üst yüzeyi bombeli, kapağı yandan açılır. Koyu yeşil renkli lake kalemdanın dış yüzü yer yer kabartma tekniğinin kullanıldığı soylu figürlerinin yer aldığı yaşam sahneleriyle dekorlu.
19.yy ilk yarısı. Bir kaç ufak atıklı. 41 x 10 x 9 cm
Paylaş
LAKE KUTU
Çin yapımı, papier mache üzeri siyah lake, bombe kapaklı kutunun dış yüzü altın yaldız ile Uzakdoğu’ya özgü süsleme örgeleri kullanılarak dekorlanmıştır. Kilit ve kulpları pirinçtir.
20.yy. 46 x 13.5 x 15 cm
Paylaş
KEMAL ZEREN (1901-1977)
Natürmort, duralit üzeri yağlıboya, imzalı, 1967 tarihli. 61 x 80 cm
Paylaş
ALİ DEMİR (1931-2015)
‘Bitmemiş senfoni’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, arkası ithaflı ve 1972 tarihli. 43 x 80 cm
Paylaş
MUSTAVA PİLEVNELİ (d.1940)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1967 tarihli. 86 x 63 cm
Paylaş
İSMAİL ALTINOK (1920-2002)
‘Çocuk’, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı, 1954 tarihli. 69 x 54 cm
Paylaş
NİHAT TANDOĞAN (1930-2011)
İkili nü, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 68 x 97 cm
Paylaş
SELAHATTİN TEOMAN (1901-1980)
‘Üç güzeller’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı. 37 x 46 cm
Paylaş
KADIKÖYLÜ MUAZZEZ (ÖZDUYGU) (1871-1956)
‘Ortaoyunu’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1934 tarihli. 55 x 71 cm
Tam adı Mehmet Muazzez Özduygu’dur. Sanat çevrelerinde ‘Kadıköylü Muazzez’ olarak tanınır. Bahriye Sanayi Alayı’ndan mızıka subayı olarak mezun olan sanatçı, resme olan ilgisi nedeniyle İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Buradan mezun olduktan sonra askerlik mesleğini bıraktı ve bir süre Güzel Sanatlar Akademisi’nde atölye hocalığı ve müdürlük yaptı. Ressamlığının yanı sıra iyi bir sahne sanatçısı da olan Muazzez Bey, ortaoyununda Arnavut ve Laz karakterlerini canlandırmıştır. Yaptığı resimlerin konularını da genellikle ortaoyunu kompozisyonları, sünnet düğünleri, Karagöz sahneleri gibi milli eğlenceler ve geleneksel oyunlardan seçmiştir. Ayrıca portre türünde de çok başarılı eserler vermiştir. Kavuklu Hamdi Bey ve Pişekar Küçük İsmail Efendi gibi ortaoyunun önemli figürlerinin portelerini yapmıştır. Başarıyla Karagöz oynatan ve bunu sahnelemekten büyük keyif alan sanatçının deve derisinden yapıp boyadığı Karagöz tasvirleri de vardır. Soyadı kanunu ile ‘Özduygu’ soy ismini almasına rağmen eserlerine sadece ‘Muazzez’ olarak imza atmayı sürdürmüştür. Pertev Boyar’ın ‘Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde Türk Ressamları’ adlı kitabında ‘Monologların Anlatıcısı’ olarak bahsettiği Muazzez Bey’in yapıtları bugün resmi ve özel müzeler ile yerli ve yabancı özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Paylaş
CENTERPIECE
Fransız yapımı, III. Napoleon Dönemi, bronz kaidesi mat ve parlak altın vermeille ve Rokoko işçilikli. Cam tabak bölümü grave işçiliği ile dekorlu, 1850’ler. Yükseklik 42 cm Tabak çapı 30 cm
Paylaş
CENTERPIECE
Fransız yapımı, porselen ve altın vermeille bronz döküm, kartal formunda çift kulplu. Porselen gövdesi üzerinde ön ve arka yüzdeki oval madalyonlarda cupidler ve çiçek buketleri çalışılmış.
19.yy. 35 x 48 x 24 cm
Paylaş
ÇİFT OPALİN VAZO
İngiliz yapımı, siyah renkli opalin, tomurcuk formlu, büyük boyutlu, ön yüzleri bitkisel süslemelerle dekorlu. 20.yy başı. Yükseklik 40 cm
Paylaş
ÇİFT OPALİN VAZO
İngiliz yapımı, Queen Victoria Dönemi, beyaz renkli opalin konik formlu vazoların ön yüzü doğadan görünüm ve bitkisel süslemelerle dekorlu. 19.yy sonu. Yükseklik 30 cm
Paylaş
ÇİFT PORSELEN VAZO
Fransız, Porcelain de Paris yapımı, klasik formlu, ön yüzünde çok renkli potporilerin yer aldığı çift vazo. 19.yy. Yükseklik 47 cm
Paylaş
ERDAL ALANTAR (1932-2014)
‘Kadıköy Arka Penceresi’, duralit üzeri yağlıboya, imzalı, 1953 tarihli. 26 x 25 cm
Eser, Art Point Gallery tarafından yayınlanan, ‘Paris Ekolünün Son Temsilcilerinden Alantar Retrospektif “Hayatım”ın Sevinç’i ‘ adlı sergi kataloğunun 27. Sayfasında yayınlıdır (29 Ocak-2 Mart 2013).
Paylaş
FERRUH BAŞAĞA (1914-2010)
‘Balıkçılar’, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1946 tarihli. 64 x 64 cm Eserin, Bayram Karşıt tarafından 28.01.2020 tarihinde düzenlenmiş sertifikası mevcuttur.
Türk resim sanatı tarihinde soyut resme yönelen ilk ressamlardan biri olarak bilinir. 1935 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolan sanatçı, burada Nazmi Ziya Güran, Zeki Kocamemi ve Leopold Levy’nin atölyelerinde öğrenim gördü. 1940-1943 yılları arasında askerliğini yaptıktan sonra, Akademi’nin Yüksek Resim Bölümü’ne girerek 1947 yılında ikinci kez mezun oldu. Öğrencilik yıllarında inşaacı bir anlatıma ilgi duyan sanatçının bu yıllarda figürden yola çıkarak gerçekleştirdiği yapıtlarında 1950’li yıllarda yöneleceği geometrik soyutlamanın ilk izleri görülür. 1947 yılında İngiltere, Fransa ve Hindistan’da katıldığı fuarlar ve karma sergiler aracılığıyla soyut resimle tanışan ressam, bu yıllardan itibaren sonra tümüyle soyutlamaya yönelerek ayrıntıdan uzak ve yalın bir kurguya dayalı resim dilini benimsemiştir. 1949 yılında Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne soyut resimle katılan ilk sanatçı olan Başağa, ana teması figür olmakla birlikte lekeci bir yaklaşımla oluşturulmuş lirik soyutlamanın ilk örneklerinden biri sayılan bu eseri ile birincilik ödülü almıştır. 1960’lı yıllardan itibaren geometrik soyutlamayı bırakarak lirik-soyut eserler gerçekleştirmeye başlamıştır. Herhangi bir nesneyi ya da figürü çağrıştırmayan bu eserler doğrudan boya yapısından oluşmuş ve boya dokusu ön plana çıkarılmıştır. 1971 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin mozaik ve vitray atölyelerini kurmakla görevlendirilen sanatçı, 1981 yılına kadar bu atölyelerde hocalık yapmıştır. 1970’lerden sonra gerçekleştirdiği çalışmaları, soyutlamayla soyutun ve mozaikle vitray çalışmalarının bir birleşimi niteliğindedir. Geometrik kurgunun ışık kurgusuna döndüğü bu dönem eserlerinde mekan küçük parçalara bölünmüş, kalın boya incelmiş ve özellikle mavinin egemenliğinde saydam bir özelliğe bürünmüş, lekeler ise rengin kullanımına uygun olarak yumuşamıştır. Yine 1970’li yıllarda yöneldiği ‘güvercin’ motifiyle de özgürlük ve barış isteğini ifade etmiştir. 1980’de geometri ile ilgilenmeye başlayan Ferruh Başağa, “Geometri bir problemdir. Ben problem dışına çıkarak geometrinin estetiğini aradım” diyerek "Geometrinin Sonsuz Estetik Olasılıkları"nı keşfetmeyi İstanbul'daki atölyesinde sürdürmüştür. 1990’lı yıllardan itibaren ise biçimsel formlardan tamamen arınmıştır. Sanat yaşamı boyunca elliye yakın kişisel sergi açan ve yurtiçi ile yurtdışında çok sayıda karma sergiye, fuara, bienallere katılan ressamın eserleri Resim Heykel Müzeleri'nde, yurtdışındaki resmi ve özel kurumlarda, özel koleksiyonlarda ve çeşitli otel ve bankalarda bulunmaktadır.
Paylaş
HÜSEYİN BİLİŞİK (1923-2004)
İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1989 tarihli. 60 x 60 cm
Paylaş
AYDIN AYAN (d.1953)
Boyacı, tuval üzeri yağlıboya, imzalı, 1985 tarihli. 40 x 49 cm
1972-1977 yılları, arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nde Sabri Berkel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Neşet Günal atölyelerinde öğrenim gören sanatçı, ayrıca gravür atölyesinden de sertifika alarak mezun oldu. 1979’da Akademi’de asistan olarak göreve başladı. 1983’te Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Sanatta Yeterlilik unvanı aldı. 1986-1987’de İngiliz Kültür’ün bursuyla Londra Üniversitesi Goldsmiths College’da kuramsal çalışmalar yaptı. 1990 yılında doçent, 1998’de profesör oldu. Aydın Ayan, sanat yaşamının ilk yıllarında iki önemli kaynaktan etkilenmiştir. Bunlardan biri 1970’li yılların siyasi ve toplumsal olaylarıdır. İkinci esin kaynağı ise hocası Neşet Günal’ın toplumsal gerçekçilik eğilimindeki eserleridir. İlk dönem yapıtlarında bu iki esin kaynağının etkileri görülür. Sanatçı ilerleyen yıllarda sağlam bir desen anlayışıyla bu etkilerden sıyrılarak kendi özgün anlatımını oluşturmuştur. Toplumsal olayları yine figüratif bir anlayışla ele alan sanatçı, ilk yıllarından farklı olarak, kompozisyonlarını simgelerle zenginleştirmiştir. Tuvallerinde kullandığı tüm nesneler kompozisyondaki öykünün bir parçası niteliğindedir. 1980’lerin sonundan itibaren yeni arayışlara yönelen ressam, eserlerinde Türkiye’nin ve dünyanın değişen politik gündeminin etkilerini yansıtmıştır. 1980’lerin sonuyla birlikte, renk ve teknik oyunlardan yararlanmış, görsel etkiyi canlı tutan ve çekici kılan bu renk oyunlarını ışık oyunlarıyla zenginleştirmiştir. Çalışmalarını günümüzde İstanbul’da sürdüren Ayan’ın tüm resimlerinin ana konusu, kendisinin de ifade ettiği üzere, insandır ve anlatılan gerçekliğin anlatısıdır. Resimlerinde, tek amaç olmamakla birlikte, izleyiciyi düşüncel etkinliğe yöneltme tasası ayrıcalıklıdır. Sanatçı, 45. Sanat yılını, 2017 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde açtığı “Sır ve Büyülü Gerçek” isimli retrospektif sergisiyle kutlamıştır.
Paylaş
ERDAL ALANTAR (1932-2014)
Portre, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı. Arkası ‘Alantar Akdemide 1954, Bir Talebe Gönül İlksavaş’ ibareli. 33 x 30.5 cm
Eser, Art Point Gallery tarafından yayınlanan, ‘Paris Ekolünün Son Temsilcilerinden Alantar Retrospektif “Hayatım”ın Sevinç’i ‘ adlı sergi kataloğunun 26. Sayfasında yayınlıdır (29 Ocak-2 Mart 2013).
Sanat eğitimini 1949-1956 arasında Cemal Tollu ve Halil Dikmen atölyelerinde tamamladı. 1958 yılında gittiği İtalya’da Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Roma’da fresk tekniği üzerine çalıştı. Sanatçının, soyut sanata geçiş yapmadan önceki bu dönemine ait eserler sınırlıdır. Aralarında hocası Cemal Tollu’nun tekniğini yansıtan bazı örnekler de bulunan bu yapıtlar, Alantar’ı daha sonra soyut anlayışa yönlendirecek olan araştırıcı bilinç düzeyindeki bilinen işlerine de ışık tutar. Müzayedemizde yer alan ‘Kadıköy Arka Penceresi’, ‘Kurbağalıdere’ ve portre konulu tabloları ressamın bu dönemine ait çok özel çalışmalardır. 1959 yılında Paris’e yerleşen Alantar, çalışmalarını uzun yıllar burada sürdürmüştür. Bu tarihten itibaren Türk resim sanatı tarihinde soyut resmin duayen isimlerinden biri olarak bilinen sanatçı, Selim Turan, Mübin Orhon, Nejad Melih Devrim gibi başka Türk ressamların da yer aldığı Paris Ekolü’nün de son temsilcilerinden biri olarak gösterilir. Ancak Erdal Alantar’ın soyut resme yönelmesi, bu güçlü akımın bir temsilcisi olmaktan çok, mevcut olanakları kendi sanat anlayışı içinde değerlendirmesi doğrultusunda olmuştur. Sanatçı bu süreci, Cumhuriyet Gazetesi’ne 1996 yılında verdiği demeçte “Figüratifle başladım ben. Sonra biraz heykel yaptım. Kolaj yaptım. Romantik ve kübik resimlerim de oldu. Daha sonra da soyutta buldum kendimi. Pat diye olmadı elbette bu geçiş…Nehrin yatağını bulması gibi, soyut da benim sanatımdaki yerini buldu” şeklinde ifade etmiştir. Paris öncesi dönemde ‘geometrik’ resimler yapan, ardından özellikle Osmanlı sarayını da etkisi altına alan ‘barok’ anlayışı, geleneksel hat sanatıyla bağdaştıran ressam, özellikle 1960’lardan sonra ‘lirik’ soyutlamaya yönelmiştir. Buradaki ‘lirik’ tanımlaması müziğin coşkun anlatımına da bir göndermedir. Piyanist ve solfej öğretmeni olan eşi Sevinç Hanım’ın da etkisiyle, genç yaşlarda başlayan ve özellikle Mozart, Beethoven, Wagner, Chopin ve Berlioz üzerinde yoğunlaşan klasik müzik sevdası, Alantar’ın eserlerinde bu senteze ayrı bir tat katan devinimin alt yapısını oluşturur. Barok etki yaratan renk kuşakları, dairesel küme ve ışığın başat olduğu eserleri, izleyeni sarmalayarak adeta içine çeker. Sanat eleştirmenleri onun yapıtlarını değerlendirirken müziğin görsel yansımalarını taşıyan eserler yarattığını ve bir nevi müziği resimlediğini özellikle vurgular. Bazı eleştirmenlere göre, sanatçının resimleri, alabildiğine soyut olmasına rağmen, yine de somut imgeleri çağrıştıran bir gerçekliğe de işaret eder. Bu gerçeklik, klasik müziğin, tuğraların, hat sanatının, Doğu’nun sonsuzluğunu çağrıştıran, yoğun müzikal etkisi olan görsel sanatlarının içinde yoğrulur. Fırçasının tuval üzerinde uyumlu gezinişinin yarattığı renk lifleri doğadaki somut kavramları düşündürür; örneğin, bunlar bazen rüzgarla sahile vuran dalgaları ya da bir hortumun yükselişini, bazen de insan bedeninin kıvrılışını veya suya atılan bir taşın yarattığı dairesel hareketlerle köpükleri çağrıştırır. Ancak Alantar, kendi ifadesiyle ‘soyutu soyut olarak görme’ eğilimindedir ve soyut resimde doğa izleri arayanları ‘sanat yapıtını sadece sanat yapıtı olarak algılama’ konusunda uyarır. Sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği 130’u aşkın kişisel sergisiyle Paris Ekolü’nün en üretken sanatçılarından biri sayılan Erdal Alantar’ın eserleri İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzeleri ile Fransa, İngiltere, Belçika ve İsviçre’deki müzelerin koleksiyonlarında yer almaktadır.
Paylaş