ERDAL ALANTAR (1932-2014)

Portre, kontrplak üzeri yağlıboya, imzalı. Arkası ‘Alantar Akdemide 1954, Bir Talebe Gönül İlksavaş’ ibareli. 33 x 30.5 cm
Eser, Art Point Gallery tarafından yayınlanan, ‘Paris Ekolünün Son Temsilcilerinden Alantar Retrospektif “Hayatım”ın Sevinç’i ‘ adlı sergi kataloğunun 26. Sayfasında yayınlıdır (29 Ocak-2 Mart 2013).

Sanat eğitimini 1949-1956 arasında Cemal Tollu ve Halil Dikmen atölyelerinde tamamladı. 1958 yılında gittiği İtalya’da Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Roma’da fresk tekniği üzerine çalıştı. Sanatçının, soyut sanata geçiş yapmadan önceki bu dönemine ait eserler sınırlıdır. Aralarında hocası Cemal Tollu’nun tekniğini yansıtan bazı örnekler de bulunan bu yapıtlar, Alantar’ı daha sonra soyut anlayışa yönlendirecek olan araştırıcı bilinç düzeyindeki bilinen işlerine de ışık tutar. Müzayedemizde yer alan ‘Kadıköy Arka Penceresi’, ‘Kurbağalıdere’ ve portre konulu tabloları ressamın bu dönemine ait çok özel çalışmalardır. 1959 yılında Paris’e yerleşen Alantar, çalışmalarını uzun yıllar burada sürdürmüştür. Bu tarihten itibaren Türk resim sanatı tarihinde soyut resmin duayen isimlerinden biri olarak bilinen sanatçı, Selim Turan, Mübin Orhon, Nejad Melih Devrim gibi başka Türk ressamların da yer aldığı Paris Ekolü’nün de son temsilcilerinden biri olarak gösterilir. Ancak Erdal Alantar’ın soyut resme yönelmesi, bu güçlü akımın bir temsilcisi olmaktan çok, mevcut olanakları kendi sanat anlayışı içinde değerlendirmesi doğrultusunda olmuştur. Sanatçı bu süreci, Cumhuriyet Gazetesi’ne 1996 yılında verdiği demeçte “Figüratifle başladım ben. Sonra biraz heykel yaptım. Kolaj yaptım. Romantik ve kübik resimlerim de oldu. Daha sonra da soyutta buldum kendimi. Pat diye olmadı elbette bu geçiş…Nehrin yatağını bulması gibi, soyut da benim sanatımdaki yerini buldu” şeklinde ifade etmiştir. Paris öncesi dönemde ‘geometrik’ resimler yapan, ardından özellikle Osmanlı sarayını da etkisi altına alan ‘barok’ anlayışı, geleneksel hat sanatıyla bağdaştıran ressam, özellikle 1960’lardan sonra ‘lirik’ soyutlamaya yönelmiştir. Buradaki ‘lirik’ tanımlaması müziğin coşkun anlatımına da bir göndermedir. Piyanist ve solfej öğretmeni olan eşi Sevinç Hanım’ın da etkisiyle, genç yaşlarda başlayan ve özellikle Mozart, Beethoven, Wagner, Chopin ve Berlioz üzerinde yoğunlaşan klasik müzik sevdası, Alantar’ın eserlerinde bu senteze ayrı bir tat katan devinimin alt yapısını oluşturur. Barok etki yaratan renk kuşakları, dairesel küme ve ışığın başat olduğu eserleri, izleyeni sarmalayarak adeta içine çeker. Sanat eleştirmenleri onun yapıtlarını değerlendirirken müziğin görsel yansımalarını taşıyan eserler yarattığını ve bir nevi müziği resimlediğini özellikle vurgular. Bazı eleştirmenlere göre, sanatçının resimleri, alabildiğine soyut olmasına rağmen, yine de somut imgeleri çağrıştıran bir gerçekliğe de işaret eder. Bu gerçeklik, klasik müziğin, tuğraların, hat sanatının, Doğu’nun sonsuzluğunu çağrıştıran, yoğun müzikal etkisi olan görsel sanatlarının içinde yoğrulur. Fırçasının tuval üzerinde uyumlu gezinişinin yarattığı renk lifleri doğadaki somut kavramları düşündürür; örneğin, bunlar bazen rüzgarla sahile vuran dalgaları ya da bir hortumun yükselişini, bazen de insan bedeninin kıvrılışını veya suya atılan bir taşın yarattığı dairesel hareketlerle köpükleri çağrıştırır. Ancak Alantar, kendi ifadesiyle ‘soyutu soyut olarak görme’ eğilimindedir ve soyut resimde doğa izleri arayanları ‘sanat yapıtını sadece sanat yapıtı olarak algılama’ konusunda uyarır. Sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği 130’u aşkın kişisel sergisiyle Paris Ekolü’nün en üretken sanatçılarından biri sayılan Erdal Alantar’ın eserleri İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzeleri ile Fransa, İngiltere, Belçika ve İsviçre’deki müzelerin koleksiyonlarında yer almaktadır.

Bir sonraki tutarı teklif edebilir veya daha yüksek bir maksimum teklif verebilirsiniz. Verdiğiniz maksimum teklifler gizli tutulacaktır. Müzayede katılım şartları hakkında bilgi almak için tıklayınız