KOLEKSİYONERLİK

Genel olarak ‘değerli nesnelerin ve sanat eserlerinin toplanması, biriktirilmesi ve saklanmasına dayanan bir hobi’ olarak tanımlanan koleksiyonculuk, esasen ince bir zevk ile bilinçli bir toplama güdüsünün birleşimidir. Sanat eseri ve antikalara olan ilginin son yıllarda anlamlı bir biçimde artması, koleksiyonerliği sıradan bir hobi olmaktan çıkarıp bir yaşam biçimi haline getirmiş; kişisel zevk ve merak doğrultusunda şekillenen koleksiyonlar sahiplerine verdikleri manevi hazzın yanı sıra, bilinçli bir yönetim sayesinde aynı zamanda iyi bir yatırım aracına da dönüşmüştür.

 

Koleksiyonculuk geleneğinin tarihine bakıldığında başlangıcının çok eskilere dayandığı görülür. Antik dönemde, Yunan ve Mezopotamya uygarlıklarında, tapınaklara adak olarak sunulan değerli objelerin yapının ‘kripta’sında veya ‘thesauros’ olarak adlandırılan hazine binalarında saklanması bu geleneğin ilk örnekleridir. Daha sonra yöneticiler de ülkenin siyasi ve askeri gücünü göstermek için, savaşlarda kazandıkları ganimetleri saraylarında toplamaya başlamışlardır. Dini ve siyasi temele dayalı bu ilk koleksiyonlarda gösterişli ve üstün nitelikli bir işçilik sergileyen parçalar tercih edilmiştir. Helenistik Dönem’de ise tarih bilincinin oluşmaya başlamasıyla birlikte sanat eserlerinden ziyade geçmiş dönemlerin yapıtlarına olan ilgi artmıştır. Mısır’daki Ptolemaios Krallığı’nın dünyanın dört bir yanından getirttiği değerli el yazması kitapları İskenderiye Kütüphanesi’nde toplaması bu eğilimin en iyi örneklerinden biridir. Ganimetler aracılığıyla eski eser toplama geleneği Roma İmparatorluğu Dönemi’nde de artarak devam etmiş; örneğin Romalı komutan Marcus Claudius Marcellinus M.Ö. 212 yılında Syrakusa’yı (Sicilya) ele geçirdiğinde kentteki heykel ve resimleri toplayarak Roma’ya götürmüş ve halka açık yerlerde sergilemiştir. Bu olay, Roma İmparatorluğu’nda koleksiyonculuk geleneğinin yerleşmesini sağlamış; elde edilen eserler binaların üstü kapalı avlularında, kütüphane girişlerinde ve portre galerilerinde sınıf üstünlüğünün bir simgesi olarak sergilenir olmuştur. İmparator Konstantinos (306-337) yeni başkent Konstantinopolis’i ülkenin pek çok farklı merkezinden getirttiği sanat eserleriyle donatmış; onu izleyen Bizans imparatorları da arkeolojik ve antik eserlere duydukları ilgi sebebiyle eser toplamayı sürdürmüştür. Ortaçağ’da dinsel ve eğitimsel amaçla toplanan yapıtlar da kilise hazinelerinde biriktirilmiştir. 12. yüzyılın ikinci yarısında ise kentlerin büyümesi ve ticaretin gelişimiyle ortaya çıkan burjuva sınıfının zenginleşmesi koleksiyonculuğun kilise ve sarayın dışında da yaygınlaşmasını sağlamıştır. Rönesans’la birlikte klasik metinlere ve eserlere ilginin artması sonucu eski eser toplama merakı da hızla yayılmıştır. Avrupa’nın ilk özel sanat koruyucuları arasında yer alan Floransalı Medici ailesi dönemin en önemli koleksiyonerlerinden biridir. Medici dışında, İtalya’da Strozzi ve Rucellai gibi pek çok varlıklı aile de zengin koleksiyonlar oluşturmuştur. 16. ve 17. yüzyıllarda orta sınıfın güçlenmeye başlamasıyla sosyal prestij veya yatırım amacı olmayan, sadece kendi beğenisi doğrultusunda eser toplayan koleksiyoncular ortaya çıkmıştır. Bu durum, sanatçıyı bir ölçüde özgürleştirmiş, sanatçı artık ısmarlama iş yapmak yerine bitmiş yapıtını satışa sunma olanağını kazanmış, böylece Antik Dönem eserlerinin yanı sıra çağdaş çalışmalar da koleksiyonlara girmeye başlamıştır. 18. yüzyıla gelindiğinde ise özel koleksiyonların kataloglarının basımı artmış, bu da tescil edilen yapıtların değerinin yükselmesini sağlamıştır. Koleksiyonların kamulaştırılmaya başlaması müzecilik kavramının temellerini atmıştır. Bu dönemde yabancı ülkelerde bulunan diplomatlar ile amatör arkeologların topladığı eserlerin bir bölümü, British Museum ve Louvre gibi ünlü müzelerin ilk koleksiyonlarını oluşturmuştur. 19. yüzyılla birlikte koleksiyoncuların ilgisi batıdan doğuya kaymış; Percival David Çin Sanatı Vakfı (Londra), Stoclet Koleksiyonu (Brüksel), Cernuschi Müzesi (Paris) ve Guimet Müzesi gibi kurumların Doğu sanatı koleksiyonlarının temeli atılmıştır.  Bu dönemde ayrıca, ünlü koleksiyonerlerin yapıtlarını bağışlaması sonucu Boymans-van Beuningen Müzesi (Rotterdam), Fitzwilliam Müzesi (Cambridge), Corcoran Sanat Galerisi (Washington D.C.) ve Gardner Müzesi (Boston) gibi çeşitli müze ve sanat galerileri kurulmuştur. 20. yüzyılda ABD’de Henry Walters, J. Pierpont Morgan, Henry Clay Frick gibi işadamlarından oluşan önemli bir koleksiyoncu grubu ortaya çıkmıştır. Bu koleksiyonlar zamanla kurumsallaşmış; Walter Sanat Galerisi (Baltimore, 1931), Pierpont Morgan Kütüphanesi (New York, 1907) ve Frick Koleksiyonu (New York, 1919) oluşturulmuştur. Andrew Mellon, Peggy Gugenheim, Solomon R. Gugenheim, Paul Getty gibi ünlü koleksiyonerlerin eserlerinin toplandığı özel müzeler de bu dönemde kurulmuştur. Ülkemizde son dönemde kurulan Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi, Sabancı Müzesi, İstanbul Modern Sanat Müzesi, İstanbul ve Çengelhan Rahmi Koç Müzeleri, Suna & İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi ve Antalya Kaleiçi Müzesi gibi özel müzeler de bu anlayışın bir ürünüdür.

 

Koleksiyonerlik kavramının son yıllarda Türkiye’de de yaygın olarak benimsendiği sevindirici bir gelişme olarak göze çarpmaktadır. Özellikle gençler arasında antika ve sanat eserlerine olan ilginin artması, bu alanda bilinçli ve ilgili yeni bir neslin yetiştiğini göstermesi açısından önemlidir. Koleksiyonlar, sahiplerine sağladıkları manevi tatmin duygusuyla birlikte onların göz zevkini de geliştirmektedir. Eser toplarken yapılan araştırmalar ve konunun uzmanı danışmanların tavsiyeleri koleksiyonun kalitesini yükselttiği kadar, koleksiyoncunun kültürel gelişimine de büyük katkı sağlamaktadır. Toplumda bir sosyal prestij unsuru olarak da görülen antika ve sanat eseri koleksiyonları, bu özellikleriyle aynı zamanda önemli bir sosyalleşme aracı görevi de görmektedir. Koleksiyonu oluşturan bu tarz eserlerin zamanla değerinden bir şey kaybetmemesi ve her zaman alıcı bulabilen nitelikte parçalar olması, onları her dönemde sağlam bir yatırım aracı yapabilmektedir. Bu özellik, koleksiyonerlere belirli aralıklarla yaptıkları ekleme ve çıkarmalarla koleksiyonlarını her daim canlı tutma olanağı sağladığı gibi, antika ve sanat piyasasındaki eser sirkülasyonunu ve çeşitliliğini de arttırmaktadır.

 

Deniz Çantay